Sahi, sahne dedikleri şey gerçek hayatta hiç bu kadar acımasız olur muydu?
Bir zamanlar kahkaha attığımız o adam, şimdi mahkeme salonunun soğuk ışığında parlıyor. Hep anlatırdım: hayat ne kadar absürtse, mizah da o kadar gerçek olur. Ama bir gün mizah biter, kalan şey ise sadece anlatıcının yüzünde gezinen o yabancı gölge.
Boşanma... bazen bir kart, bazen yavaşça kapanan asansör kapısı. Kapana kısıldığında, nefes almak bile zor gelir.
Bir inat, bir cümle, bir bakış. Asansör olayını hatırlıyor musun Deniz? O kırık elektrik paneliyle başlayan, bir anda 'şiddet' diye adlandırılan o sahne.
Ama kimse sormaz: Gerçek neydi?
Sesler yükselir, parmaklar suçlar, küçük eller ise kime uzanacağını şaşırır.
Ekonomik şiddet mi? Sadakatsizlik mi?
Hadi dürüst olalım, modern zamanlarda cebinde birikmiş dertler taşımak kadar ağır bir şey yok. Sahte bir bıçakla sahnede yürürken, elimdeki en gerçek şey belki de o acıydı.
Dava dosyalarına sığmayan anlaşmazlıklar içinde, çocuklar ise bir kart gibi masadan masaya sürükleniyor.
Ve bütün bu hikaye, sosyal medyada 'hakikat' diye sunulan bir parodiden ibaret.
Sosyal medyanın klavye yargıçları... Onlar, sahnenin yeni seyircisi. Senin hikayeni bilmeden hükmeden, gülmeden ağlayabilen bir topluluk. Belki de en keskin bıçaklar, en sessiz bakışlarda saklanıyor.
Şimdi soruyorum:
Gerçekten, bu kadar suçlama, bu kadar sessizlik, bu kadar gösteri...
Hangisi daha çok acıtır?
Şiddet mi, yoksa sessizlik mi?


Tip: Use this prompt in Reela'sAI Video Generator to easily create your own unique version in minutes.